19 Şubat 2010 Cuma

HİSROJEN

Hisrojen.. Koca bir bardak soğuk su iç tüm varlığının üstüne ey insan! Hislerinden başka sana ait hiç ama hiç bir şey yok bu dünyada, inan..

Prezantabl bir yanılgının etrafına örülmüş cevhersiz, rüküş hayatlarımız.. Söküp çıkarsak yanılgıyı, üstümüze yığılacak kokana anlamsızlığımız..

Bir gitmekle özetlenemezdi ki her şey.. Gönülsüzcesine geride kalmanın sevgili ayak izleriydik sanki.. Aymaz bir nehrin damarlarından sökerek çıkardığımız göz yaşlarıyla yıkardık aynasını anın.. Her adımın kal diyen suskun yangınını biraz da..

Uzak bir aryanın en suskun notasında, bilge bir duyarsızlıkla tepişiyordu gecenin kara korsanları.. Gün, ışıktan çarşafını gerip üzerlerine örtbas edene kadar topuklarına yürüyen arzunun dalgın nehirlerini..

Yoruldum bu şehirden.. Hoşnutsuz, aksi, yaşlı bir canavar gibi homurdanıyor gece gündüz.. Kendi hazımsızlık ağrısını kulağımıza kusan pasif agresif..

Tohumu ekip büyümesini beklemek kolay.. Sevdaya uygun bir yürek büyütebilmekte olay..

Öyle çok korkuyordu ki ölümden, unutmayı icat etti.. Bir diğeri daha çok korkuyordu; unutamadı; bütün ışıklar açık, hap alıp, titreyerek uykuya gidendi.. Bunlardan daha çok korkan biri vardı; büyüktü ölümün korkusu kendisinden bile; ölmeyi seçti. Sevdanın karasında gözlerini büyüten biri vardı ki; ancak o korkuyu da ölümü de yendi; ölümsüzlükle evlendi..

'BEN'e bakmıştım, 'SEN' de kimsiniz?! 'ÖTEKİ'nin beriki mi!? Ne kalabalık yer burası, ne çok bölünmüşlük..

Güneş'i hep Ay'a yakıştırırlar, bence yanlış; Ketum bir uydu irisiyle nasıl mümkün olsun aşka dalış! Soğuk, derin, okyanus gibi bir kraliçenin koynunda demlenmekle olur ancak bu ateşli kral için vuslat; murad alış..

Her gün yeni bir kumaş veriyor Zaman anne biz çocuklarına; kimi zaman üzerinde çiçekler kelebekler; bahar dalı gibi bir şey.. Kimi zaman geçmişin farelerinin didiklediği delik deşik, küflü, heder.. Hayatta dikiş tutturabilmek dedikleri işte bu; her kumaştan Kendine yakışanı biçip dikebilmek hüner..

Uçurum ağzı eğleşmesi; Dipsizliğine çakılmadır ki farz oldu bu sevişme.. Anla!, kaç sonsuz kere yırtılır bir damla..

Nazlı, asil, güzel ve hüzünlü; en az iki kere uzun sevilesi gelin gibidir kuğu.. Ama hiç uçarken resmedilenini görmedim.. Bir kuş olsam göz ve göl değil, kanatlarımda gök büyütsün isterdim beni..

Dövmeyiz evcil bir köpek gibi kuyruk sallayan bu ağrıyı biz, severiz..

Bugünün iş bilir, cengaver dedektiflerini yolluyorum geçmişin uzun ağrı kokan yıkıntı labirentlerine; ellerinde fotoğraflarla dönüyorlar; hep bir zindan görüntüsü; arkası dönük bir kadındır 'şimdi'; saçları, cebinde hücre anahtarlarını şıngırdatan hayalet kırması gönülsüz gardiyan bir 'geçmiş'in kollarına dolaşık..

Zaman bana, soğukkanlı pençelerine terk etmeyi öğretti, ayırt edebilmek için ölümlüleri, kendi nefesinden öte ses veren gürbüz çocuklar peydahlayabildiğimden beri..

Kaderin azmiyle yarıştırmak cılız istemlerimizi, ne haddimize.. Ne mümkün bir gemi yüklenip deryayı kendi sinesinde gezdire..


İçinde bulunduğumuz mucizenin büyüklüğü belki de bizi aptallaştıran; Kör edici aydınlık.. Neyse ki ışığın olduğu yerde ısı da vardır; eritip bir gün görmeye hükümlü kapaksızlığıyla bırakıverir gözümüzü yumduğumuz

Hayat yazıyor hep en baba şiirleri.. Yalnızca söze dökmek şairin yaptığı..

Haddini bilsin, bilmesin, sorun yok.. Zaten kimseye haddinden öteye yol yok..

Araf taklidi yapan biçare bir cehennem bu benimkisi.. Hafif, alerjik bir kaşıntı gibi sırnaşıyor beceriksiz alevleri.. Bir derin ağrım olmalı evet; ama kayıp.. Niye bulayım ki iyileştiremedikten sonra sarıp sarmalayıp..

Herkes sırtına atıp saklayarak yürüyor en sayrılı yönünü, hayat yolunda; en büyük düşünürlerin, en değerli beyinlerin bile yaşlandıkça, belleri büküldükçe ortaya çıkan kamburlukları var.. Umarım ölürüm bunamadan bir şekilde..

Yokluğunda aşkın, bir uçurumdur yuttuğun her nefeste..

İnsan ilişkileri, yani bağlantılar; Kimi pamuk ipliği gibi takılır; maymun iştahlı ufak ufak bağlanır; kopması da bağlanması kadar kolaydır.. Kimi kanca gibi asılır; değdiği yeri deler acıtır.. Halbuki en güzeli elini istekle sorar gibi uzatmak; gönüllü bir başka elle delişmeden, kopuşmadan tutuşmak..

Yeniden doğmak küllerinden.. Içinde bulunduğumuz realitede deneyimlenebilesi bir şey değil.. Kulağımız kül suskusunu duyamayacak denli sağırken; ve korkunun sıradağları yükselirken ateşle aramızda..

Duygu motifleri.. Kuruyup dalından düşmeden önce hep kırmızıyı özleyen bir yeşille başlanan dokunmaya..

Yürüme engelliye tekerlekli sandalye sağlayarak yardımcı olunuz, görme engelliye gücünüz yettiğince göz olunuz.. Hissetme engelliye hic bir şey yapamazsınız; ona sadece acıyınız..

Her şey seyir ediyor.. Ben de seyrediyorum..

Birilerinin doymak bilmeyen dipsiz kuyu gibi iştahlı nefslerinin ağız şapırtılarını dinlemek, iğrenç salyalarını seyretmek zorunda kalmak ne kadar ürkünç.. Yeterince yavuz bir hırsız olamadığın için, ucundan bucağından seni de koparıp koparıp yedikleri bir dünyada..

Mantıken, gücü ele geçirip, elinde tutmayı becerenlerin hep en açgözlü, en hırslı, en inatçı ve hükmetmeyi sevenler olduğunu; hükmeden olamayanın da hükmedilen olmaktan başka çaresinin olmayacağını düşünürsek; nasıl çıkarız bu işin içinden değneğin iki ucuna da değmeden..

Ara sıra uzaklaşıp hayata biraz dışardan bakıyorum ve öylesine şaşırıyorum ki insanlığın her şeyin cevabını bulmuş ve gayet aklı başındaymış gibi yapma tutkusuna.. Aşk, meşk lafta; hikayeden ibaret.. Herkes ölümüne korkuyor, ölümüne.. En çok da aç ve açıkta kalmaktan.. Tek gerçek bu.. Ve evet; çok acı..

Devam ediyor gibi görünen her şey nasıl da yalan; kusurlu algı ve hafızamızın bize oynadığı tuhaf bir oyun adeta.. Beyaz kurdelesini birikmiş yağmur sularında yıkayan o küçük kız bilge miydi dikey bir sonsuzlukta yitecek kadar..

Pırlantalar ve çiçekler.. Sevgililer günü yaklaşıyor; bakalım sevgi borsası ne kadar yükselecek.. Kırmızı gülden halılar üzerinde pırlantalar güreşecek.. Fiyakalı aşklar tavan yapacak.. Dikkat ettiniz mi, insan hariç hiç bir canlı varlık koparmıyor çiçekleri..

Zamanın ağır abileri; ölmeyen söz, ses ve ışık.. Hak ettikleri yeri bulamayıp aforoz edilmiş gibi küskün ve anlamsızca ortalıkta dolaşan sözcükleri, ışık eskilerini, çatlak sesleri katledip hevesli ve muzip hayaletler yapabilmeliydik oysa..

Yaşamak mıdır, yaşamamak mıdır bilemeyeceğim ama şu kendimi bildim bileli yaptığım şey pek yorucu..

Her gün, bir türlü aklanamayan suçlusu olduğumuz aynı hikaye yeniden başlıyor..

Ufak bir sis ve belirsizlik bulutunun nelere dönüşebileceğine dair ümit ve beklenti listemiz gün geçtikçe küçülüyorsa, bir şeyleri kendimize fena halde yanlış öğretiyoruz demektir..

Kovaladım bütün ümit ve heves kuşlarını; yine de konmuyor dalıma sevda denen kuş.. Kendini bilemeyişin şaşkınlık yollarında eğri büğrü, yatay büyümüş bir ağacım artık; sığamam yol boyu saksılara.. Taşıma sen de at artık sırtından beni ey beden asalet timsali berduş..

Çökelip kalmazdı inanın keder de, sızmazdı en ıssız derinliklerinize ağır ve bıkkın civa misali..
Tüyden hafif kanatları olsaydı sevinç gibi; hevesli taze, fingirdek, hercai..

İçimizdeki korkak ve zavallı ölümlünün şefkat ve anlayış dilenen mızıldanmalarını dinlemek de bir yere kadar! Yerselliğin tüm yüceltilmiş iyilik ve merhametini silkeleyip kanatlarından göksel vatanına uçmak ister saklımdaki kötü yola düşmüş sonsuzluk kızı..

Adalet denen bir şey var, hanginiz önce gelirse onun olacak; Azrail'den önce çal kapımı, sana vereyim canımı ey Aşk!

"Erdem"in, uzak, yüksek, ulaşılmazlık içinde unutulmuş, soğuk şatosundan kaçarak gizlice, şehir meydanında yakılan bayağılık ateşi çevresinde salındığı görülür; bekleyiş celladının elinde ümidin şüpheyle dolu can çekiştiği gece..

Bu utangaç hışırtı, bu fısıltılar.. Kara, kanatsız, kötürüm, bilge bir kuş mudur gece..

Dört başı mamur teorik bilgilerin iki boyutlu yazılmışlıklarının bir cılız gölgesi dahi düşmüyor koca ağızlı pratik yaşama.. Yani 'aşk' diyoruz, hayatın ruhu diyoruz; 'ha aşksız yaşam, ha ruhsuz ceset' biliyoruz da ne oluyor! Güneşe küskün tırtıl ömürlü kış gecesi yüreklerimiz..

Duygularım, düşüncelerim ne kadar benim? Hatta ben ne kadar kendiminim? Dillendirmeden henüz, hatta kendim bile dinlemeden; işiten, bilen var düşüncelerimi..

Ve bekareti bozuluyor zar kanatlı sessizliğin.. Çığlık! Giremeden gerdeğe..

Kopsun sabrın çelikten ipi..
Sönsün mucize..
Çürüsün tohum..
Hain bir kırağıyla üşüsün isterse cılız umudun, sayrı çiçekleri de..
Her şey geçermiş..
Geçsin..
Geçerim her şeyden ben de ..


Geriye doğru budanmaz artık zamanın okşadığı dallar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder