3 Aralık 2009 Perşembe

Cennette ayva vardı da, biz mi yemedik!

Mutlu olmak yok.. Kuyruğuna tutunmak var mutluluğun..٠·˙˙·٠•●♥۩۞۩

Kalem yazmış yazacağını.. Bizim yazmamız üstünden üstünden geçmek; zamanın sildiği mürekkebi tekrar kondurmak yerine.. 'Yaz'ar değiliz, 'oku'ruz.. Ilk emir de "OKU" değil miydi zaten..

Sevmek benim yeteneğim.. Sevgi benim cevherim.. Onu ortaya çıkarıp uzayın sonsuzluğuna yaymak için neden bir başkasına ihtiyacım olsun ki! şiir benim.. Başkaları olsa olsa ilham olur..

Cennetten bize atılmış ip gibidir din; kimi boynuna geçirip boğuluyormuş gibi hisseder ve kurtulmaya çalışır, kimi hic iplemeyip fırlatır atar, kimi de ona tutunarak cennete doğru yol alır..

Bugünlerde ölümü çok düşünüyorum.. Hep düşünüyorum.. ölmek ya da ölmemenin bir yolunu bulmak için değil, sadece anlamak için.. ölümün bizden bir şey sakladığı yok; ama boşuna yine de bütün bu çabalar biliyorum; dünyalı gözümüz ışığa muhtaç okuyabilmek için yazıları, siyahın üzerine siyahla yazılmış olanları seçemiyor..

Bu saatten sonra aşık olamam, olamam.. Olsam olsam aşk olurum ben..

Seni gidi Eros denen mitsel piç,
aşkın kaderini senin o titrek ellerinin
kaypak ayarına bırakır mıyım ben hiç!

Küçükken, kutlu nefesiyle üfürerek büyü/tür/ler/ken bizi Zamanın; Büyü/ydük.. Artık büyüdük..

Içinden doğru soyundu yılan; hacmi genişledi varlığın, haykırdı cevher; kabuklukta gezinen haşeredir yalan!

Inancı olmayanın sabrı yoktur.. Zira sabır inatla bekleyebilmek, oluşa tahammül göstermek değil; ümidederek, olacağını umarak ve bilerek, zevkle zamanın dolmasını beklemektir..Tohumun, kendi içindeki çiçeği severek, okşayarak uyandırması, büyütmesi; her ana kendi büyüsünde dokunup acelecilik etmemesi..

Kara, kapkara olmak zorunda ölüm; Başka hangi renk, hayatın dokuduğu onca rengarenk nakışı tek hamlede kapatabilir ki?!

Yaş iştir ellerinden tutmak ağısız bir nehrin..
Yurdu, kalıcı bir yuvası bile yoktur; göçmen kuşlardan daha gezgin..
Kendinden vere vere yol alır; tükendikçe bezgin..
Ya engin bir kuraklıkta yitirir kendini,
ya da altın ışıklarına tutunarak göçer, güneşin..

Hayattan tad almaksa niyetin kabuğu geçince dur orda; ye, iç, eğlen; tatlı tatlı özde devin.. Çekirdek savaşçılığı yoksa ruhunda kalırsın zaten; ne uğraşacaksın, dalacaksın derin derin!

Varınca kitabın ortalarına, gidişat az çok anlaşılıyor; Artık uysalca inanmak kolay, inatla ümit etmek daha zor..

Ruh ve heves gerek, bir çiçek gibi çekip koparmak için kendini gündelik hayatın o sıkkın ve ruhsuz bahçesinden..

Gitmek varsa bile, nereye;
Hışırdayan bir gölge bırakarak geriye..

Geceyi Ay'a bırakıyorum.. Uyku sarsın beni belalı, tutkun bir sevgili gibi.. Masum fakat sayıklamalı rüyalarımdan kıskanacak denli..

'Ayna ayna, söyle bana, var mı benden daha...' Dur ayna, dur! Vaz geçtim.. Once şu yüzümdeki çamurları sileyim; hatta senin gibi ardıma alıp sır yapayım onları, sen öyle bak bana.. ;))

Secde etmedi ve asi karanlığı terketti kutsal ışık!
Böyle tutuştu cehennemin ateşi;
ihanet kadar sıcak öfke kadar yılışık..

Içinde izdüşümü olmayan her pırıltı, değdiği yerde acıtır gerçeğini..

Ancak düşünce ve hislerimizle firar edebildiğimiz zindan; zaman..

Bağımlılığı olanın bağımsızlığı yoktur.

Ne kadar kapılsa da serseri rüzgara aşifte damlası yağmurun, oynak
Er geç düşecek yere, toprakla kucaklaşacak..

Kırılan gönüldür.. Kalp kırılmaz, etten, damardan..

Bütün evren söz olur, konuşur, eğer duyarsan.. Tek yalan söyleyebilense sensin, ey nahoş yetenekli insan!

Nereye gider bunca ses nereye?! ölüm denen uykuda katmer katmer gezinirken biz, Israfil derer mi sesi, 'Sur'u üfürmeye..

Öyle efsunlu bir şarkı ki zamanın okuduğu, fareli köyün kavalcısı gibi kendi dalgalarında boğulmaya çağıran.. Soyunup sonsuzluğumuzu ipine canbaz oluşumuz..

Her yedi adımda görünmez çeperlerine çarparken kısır, tasmalı duyarlılıklarım, algımı tam ortasından katlederek çemberin kenarlarından uzam ötesine kayıveren, pi sayısı kadar kırgınım, gerçeğe..

özlemin upuzun kolları; uzadıkça saramayan.. Derin, iç çektiren kokusu; uzaklaştıkça kesifleşen.. O acı/klı tadı; yedikçe acıktıran..

Bana bir gömleklik düş dokur musun güzel?
Güzül üşüyen yüreğime giydireceğim güzel güzel..

Ben sana aldırmadığımdan beri, neler neler alasın var bana da, aldırmıyorum..

Yaftalayın! Çekinmeyin..
Korkmadan yaftalayın!
Onu, bunu, şunu; her şeyi!
Yaftalamadan olmaz..
Sözünü dinletecek gerçek ise yaftalanmaya aldırmaz;
ceset gibi yığılıp kalmaz onca yaftanın altında;
kıpırdanışında cengaver bir hortlak kadar kararlı ve oyunbaz..

Insanlar arasında genel geçer başarının ne olduğunu gördüğümde tiksindim başarıdan..

Kalplerin öldüğü o günde, ölmesin diye kalbimiz..

Uykuda öldürdük "düş"ü; uykuda..

Küsünce toprağa ve göğe, altıdır duvarlar dört değil..

Kaybedecek hic bir şeyin yok, farkında mısın? Zaten sen kendin O ile 1 arasında gezinen bir küsuratsın; yok bile olamazsın, bir oldun mu ki!..

Iki olamasaydı kanadı güvercinin; o tek kanat korkmaz mıydı uçmaya...
Bayram size gelsin; ilaç gibi, özlenen sevgili gibi, vicdanı özgürleştiren bir borç ödeme, ferahlık duygusu gibi.. Yedi çakranızın kesiştiği yerde saklayacağınız bir ümit çipi; düşüncenizi ve gönlünüzü aydınlatan ışık gibi..

Yedikleri haltın usaresini değiştiremeyenler kendi damak dokusunu mu değiştiriyor, nedir!

Uçmayı öğrenene sırat ne gerek..

Sis bana kendini sevdirmeye başladı.. Dolunay da yok ama.. ;))

Gerçeğin acı olduğunu hangi şuur yoksunu söylemiş! Ballar balıdır gerçek, şuura bandığında..

Bütün zıt renkler öpüştüğünde kirli kirli gri kanıyor.. Cennet ve Cehennem kalmalı oldukları yerde; Bir'den çıkan her yol en az Iki'ye ayrılıyor..

Içinde yaşam barındıran hic bir şey meta olamaz.. "Countable, uncountable - sayılabilen, sayılamayan".. Sevgiyi kiloyla alamayacağımız gibi şişman ve zayıf iki bedeni toplayıp bölerek iki ideal beden elde edemeyiz.. Yani ömür sayılı, ama yaşam sonsuz..

Kainatta "her şey zıddıyla kaimdir" ve maalesef tüm insanlığın esenlik içinde, mutlu, eşit olması gibi bir durum söz konusu olamaz.. Bu tür genel esenlik teorileri gerçekleşemeyeceği gibi, gerçekleşmesi insanlığin mahvına sebep olacaktır. Zira amaç tekamül etmektir ve bu da ancak eşitsizlik ve ıstırap ortamında mümkündür.

Aslında temel kanunlar oldukça açık; yaşanan her şeyde bir anlam ve hayır var; hic bir şey tesadüf değil.. Herkes kendi gelişim sürecine en uygun hayatı yaşıyor; her olayın arkasında gizli güzel nedeni sezen ve kolaylaştıran olmamız gerekiyor. Insan kendini evrenin merkezi sanır; oysa değiliz; biz ağacın filizlenen kısmıyız; ve bu gelişmenin garantisi yok.. Her dal kurumadan yeşerecek, meyve verecek diye bir kesinlik yok.. Ve en önemlisi; bu gelişmenin en büyük engeli insanı robotlaştıran, hissizleştirip durgunlaştıran mekanik, monoton hayat.. Yeni gün bizi bir ileri noktaya taşıyıp ışığımızı bir nebze arttırmıyorsa ziyandayız demektir..
En zoru kendimize seyahat.. Once ne tohumu olduğumuzu anlamak, kendi kendinin bahçıvanı olmak; yeşertmek, çiçek, meyve, koku vermek insanın yolu..
Kurumamaya, çürümemeye, bozulmamaya çalışmak.. Ki bunlar ateşle temizlenir ancak..

Unutmak" nedir sence;yalnız üstünü örtmek.. Silmek, yok etmek değil; karanlığa gizlemek.. Eğer öyle olsaydı unuturdum her şeyi; hatırına acemi, gün görmemiş sevincin.. Aşkı da unuturdum; inan ki zor olmazdı.. Bekleyiş; gaddar ece cehennemi boylardı.

Gece şiiri çekiştirerek getiriyor kolundan.. Arkamı dönüp isteksizce uykuya gidiyorum..

Ah sesi kesilesi, obur Mide! Senin gurultuların bastıramasa da yardakçın endişenin vaveylası bastırıyor utangaç seslerini aklın ve yüreğin..

Kekeme serzenişlerle tükeniyor arka bahçeye bir suçlu gibi bırakılmış ömrümüz.. Gündelik hayatın korku dolu, şaşkın, yalaka köleleriyiz hepimiz!

Okyanus olmuş acılardan söz etme bana! Sen okyanus oldun mu ki!? Acının gücü özgül ağırlığındadır hem, hacminde değil! Geniş alanlara ve zamana yayılan da olsa olsa yaradır; emaresidir acının, kendisi değil..

Derin ümitsizliklerin iyimser kabullenişlere dönüştüğü anlar..

Öylesine ölümlüyüz ki! Ruhum acımayla dolu ihanet kokuyor..
Canıma canıma dokunuyor bu.. Kanım donuyor..

Ne çok gemi, ne kadar az su!
Aşk, merhamet, affediş, şefkat yüklü gemiler
gözyaşı nehirinden bana yüzmek dilerler..


Bu ne ters orantı, bu nasıl döngü! Biz büyüdükçe bozuluyor büyü!

Bulutlar yeryüzüne inmiş; ne sis, ne sis.. Hüznüme yol verdim; dökülsün artık, sözlerimden değil gözlerimden; sessiz.. Sessiz..

'Gül mü, kül mü' deseler, 'kül olmuş gül' derim ben.. Deremem..

Oyle çok baktım ki içime, gözüm karardı..
Oyle ters baktım ki içime, içimin gözü korktu; Gözüm karaydı.

Sesim çıkmadığında sanki susuyor muyum..

Yola çıktı geliyor yine akşamın atlıları.. Böyle tin tin gelir onlar; gece gibi ellerine fener yapıp Ay'ı abanmazlar en tenha yalnızlığına o uzak, o unutulmuş, o kimsesiz köyün..

Kim giydirdi bu giysiyi bana, kim!
Bir kez doğdum, her gün ölüyorum.
Yaşamak dedikleri ağrılı ruba..
Ya korkudan, ya kederden geberiyorum..

Gizem tutkusu, merak budur işte; Zühre denen afilli fahişenin bir iki sözcükle göğün en parlak yıldızına dönüşmesini kıskanmazsın da olayın nasılını merak edersin; yanıp tutuşursun o büyülü sözcükleri öğrenmek için.. Bir yere gideceğin de yoktur halbuki..

Gelişin bayram olamıyorsa bu ne bayram telaşı!

Ya geçmişin buruşuk, tozlu, köhnemiş dehlizlerine, ya da geleceğin serap gibi kandırarak oyalayan ufkuna tutarak harcarız ışığını şimdinin.. Böyle öğrenir olamadan solmayı sıska çiçekleri günün..

Matematikteki uzun ve karmaşık denklemler gibi hayat; Ne kadar bölümünü eksiksiz ve doğru yaptığının önemi yok; dikkatsizce yaptığın ufacık bir hata bütün sonucu değiştirebiliyor..Sana özel sunulan denklem kişisel kaderin olabilir; ama bunu çözmek veya çözememek kader değil..

Ah şu fütursuz tutunma, değme çabası..
Bu aşk falan olamaz;
olsa olsa aşkın yürekten ele ayağa düşmüş,
kendini bilmez, zavallı tebaası..

Alyuvarlan, akyuvarlan, kayna artık cılız kan! Sen bu karanlığı kucaklayıp boğamazsan, o olacak seni üşüterek kucaklayan..

Toprak olsa olsa kucak açar, yatak verir.. Gerisi suya kalmış..

Sanki tüm evren buhurur bedeninden; seni öpmek, en uzak gezegenin en yalnız küçük prensini kutsamak çiçeğinden..

Acıtırsan sen bendeki meleği, küser sana göklerdeki melekler..

Bomboş kalmak daha zor; gaz sancısı yapıyor çeperlerinde yüreğin.. Yüklenirim cengaverler gibi hüznümü, girerim kapılarından gecenin..

Sevgiyi almak ve vermek iki farklı beceri; bazılarının sevgi kanalları huni gibi koniktir; sevgilerini dışarıya çok kolay akıtırken kendilerine sunulanı almayı, sevilmeyi beceremezler.. Babasız kızlarda da böyledir biraz; çok çocuklu ailede sevgi ortaya konur; becerikli olanlar kanarlarken sevgiye beceriksiz olanlar babasız kızlar korosuna hazırlanır.. ;))

Ey asi ruhlar pek kıt görüşlü, hep tek yanlıydınız..
Suyu anlamakta kuru, ateşi bilmekte yaş kaldınız..
Güneş bile uyduluk ederken mürşidine; siz secde etmem deyip
iblis gibi, içinizdeki saklı kulu boğazladınız..

Ben akşamdan önce varsam geceye..

Ey Zaman! çirkin ellerini değdiremediğin, hoyrat okşayışlarının hazin izlerini bırakamadığın yüzlerimiz var, bilesin!

Gel suskunluk perdesi, ört bizi.. Gözeneklerinden geçemeyecek denli büyüsün söz.. Arada sızanlara sessizlik densin.. Bekleriz biz..

Aşk'ın uçmayı bilmesi; kanatlandırıp, dağlara, havalara uçurması; yüzme bilip denizler, okyanuslar aşırması elbette büyük beceri;peki toprağın altına girip ölü taklidi yapmayı biliyor mu!? ;))

Yaşlıdır karanlık.. Sonsuz yaşlılık.. Her dem yeni çocuklar doğuran ışık..

Asıl varoluş sebebimizi algılamak konusunda genel olarak derin yanılgılar içinde olduğumuzu düşünüyorum/hissediyorum/seziyorum..

Her şey konuşuyor kainatta, ıvır zıvır.. Sessizlik diye bir şey yok; sadece kulaklar sağır.. Duydum, sıfırı bile, gevezelik ederken fısır fısır..


Sana göz yumuyorum gece.. Bu suni şehir ışıkları gözlerini acıttığı için göz kırpıyorsun, fettanlıktan değil.. Yaşlandın, yoruldun galiba.. Işte bu yüzden göz yummalı sana..

Tarihin tozlu sayfalarında bekleye bekleye kurumuş öğretileri aşkla ıslatıp yumuşatmazsanız anlağın boğazına takılır..

'Sol', 'do' gibi ses vermeye başlarsa..

En titreyen yerinden koparırlar çiçeği.. Koparılmak mı, koparılma ihtimalini beklemek mi, yoksa koparıldıktan sonra solmaya başlamak mı en acı olan?

Kimse boş bir gemiye kaptanlık etmek istemez.. Geminin yüküdür ümit..

Gün, göz boyayan ışığını soyunsun, anlarız ne kadar aydınlık...hele...dur... Muzun kabuğunda ayağı kayıp düşsün zaman...yetti, aman...dır...
Bu kumsalda kumdan kaleler yapılır ancak; tohum ekmek beyhude...zarar, ziyan...dır..

Gece ve sis.. Kuyu gibi konuşan bir sessizlik.. Uykuyu beşiğe koyup ninnilerle büyütmece..

Tamam kalbim, ben susarım sen söyle, sen söyle!
Senden gelmeyen söz, söz sayılmaz ki zaten! Safi dedikodu; yok şöyle, yok böyle..

Sermin Çalışkan - Kasım 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder