10 Kasım 2009 Salı

Bekle canım, ölümü de savalım!

Yaşam sadece bir noktada tutuşabiliyor, geri kalan tüm noktalar sonsuz bir ölüm yinelemesi..


Sabret cicim, ne kaldı ki şurada;
ömür biter, ölümü de savarız..
Beden erir, böceklere yem olur;
Ve ben sana tüm ruhumla ‘gel!’ derim..

Belkıs gibi eteklerimi toplayarak, girebilseydim ülkene ey Aşk!..

Bir’den koptuk, önümüz çokluğa bakıyor.. Tekrar birliğe kavuşmak için aşkın kör gözüyle, geri geri..

Gecece konuşmalar.. Kapkara bağrına yazılmış simsiyah yazıları haykıran suskun karanlığın dilinden..

Yolu yol yapan yolcunun adımlarıysa, yolcusunu / var edenini bekler her yol.. O henüz kendisini bilmezken, Aşk’ı var bilip, kendisine doğru çağıran Işk gibi..

Ten’in eni boyu belli; bir zaman diliminde yalnızca bir noktada bulunabilir.. Sen teninin altını ruhunla, zihninle ve duygularınla giydiremediysen hala, yat her kiminle istersen onunla, sabaha kadar, dinmez üşüyüşlerin şafaksız gecelerinde..


Güneş olmak.. Gölgesi bile bulunamamak.. “Verecek öyle çok şeyleri vardı, ve dünya onlardan öyle az şey istiyordu ki, kendilerini dağlara, çöllere vurdular..”


Kendinden kendini doğurmak; mümkünse en iyi versiyonuna hayat vermek.. de bir gebelik durumudur hani..


Deniz kızları vardır aslında ay gibi kokan, su kadar sıvışkan..

Görebilene toprak kadar gerçek, değebilene ateş kadar sevişgen..


Ne güzel emziriyorsun her birimizi yatırıp geniş kucağına oynak sevinç, suskun acı ve şımarık can sıkıntısıyla.. Azıcık büyüse benimkiler, ellerini tutacağım; birazcık belimi doğrultsam gözlerine değeceğim.. Komplekslerimi yenebilsem hatta dudaklarından öpeceğim ey Hayat!.


Gözün gördüğü ve göremediği her renktir aşk..
Ama en güzel mavide demirler..
Eros, Phillos ve Ludus
alı, gülü, pembeyi, sıklameni severler.
Ama dostum Agape ölüm karası bir sevdayı giyinir..


Pasaklı bir denizkızı kadar bıkkın ve yorulmuş..
Hayalleri, derin denizlerde, öfkeli beklenişlerin kızgın aleviyle kurutulmuş..


Her insan saklı bir hazine, gizli bir yazıt; ancak Aşk’ın gözleriyle bakıldığında kendini görünür kılabilen..

Gömülen her şey ya kök salar, ya zehir!

Her suskunluk bir atlama taşı tüm varlığı kendi rengine boyayan şu aptal kedere..

Her ‘oluş’un bir ucunda korku tüneli öbür ucunda bir demet, aldanışlardan..

Yaşamın, ışığıyla dışladığı renkler, gizlenmiş ölümün siyahına..

Bundandır gecenin daha aşina oluşu, insanoğlunun acıklı yazgısına..

Üzerine konan ağır buz kalıntılarını sessizce taşıyan incecik dal üzerine;
Kışın ortasında çıplak bir bedenle var olarak imzalamış varlık sorumluluğunu ve üzerine abanan buzun ağırlığını.. Doğada döneklik yoktur; oluşu kabullenmek vardır; buzların ağırlığından beli kırılsa da sesini çıkarmıyor, buzu kırmıyor.. Ölümün ötesine geçebilmenin; zavallı, asi, çözümsüz bir yakınmacılık yerine sabrederek meydan okumanın resmini çiziyor... Ve sevgi var bunun özünde: geçici olanı kaale almayan sonrasızlık aşkı..Savaşta başı dik olmak cesarettir, erdemdir ama o baş eğilir yüreğe doğru, severken; Yüreğinde sakladığı o en değerliyi dış dünyanın fütursuzluğuna karşı korumak için.. Bu aynı zamanda, aşkın önünde secde etmesidir aklın..
Gerçek kulluğun kölelik ruhuyla, eziklikle, aşağılık duygusuyla, zorla razı olmayla bir alakası yoktur. Tek Yaratıcıya karşı hissedilen hakiki kulluğun barındırdığı ballar balını bir tadabilsek .. Ama önce o tada göre ağız olmak gerek..


Kül; közün kırmızısız ve özlemsiz evresi.. Gözyaşında ağlayan tüm kuşları ümitsizlik nehrine gömen.. Külüne tutsak olmayan közün özü’ne varamayan her şeyin gömüldüğü gibi..


Düşlemek, düşünmek insanın en değerli yeteneklerinden biri. sonsuzluğa değen eli.. Ama sadece düş olarak kaldığı sürece hiç bir şeydir. Onu yoğunlaştırmak, şekil vermek; bir bulut gibi bir araya toparlamak lazımdır. Düşüncedeki bulutsuluk likit bir kıvama ulaşınca tatlanır..

Kabuğun eskiyip aşınıyor diye üzülme ey güzel;
kokusunu sonsuzluğa sala sala solgunlaşan
nadide gülün vakur kahkahasını sal hüznüne..
Gözden kaybol, gönle gir de gül gül gülümse özüne..

İstemem ne Venüsün ne de Marsın tenezzülen verdiklerini..
Gitsin onlar hediyelerini iştahla bekleyenlere versinler.
Biz seninle öyle yükseklere ağalım ki sevgilim;
Venüs de Mars da elele tutuşup gölgemizde gezinsinler..

Buraya gel sevgilim.. Bak bu bizim evimiz;
Bir kapısı sonsuzluğa, diğer kapısı hiçliğe açılan..
Ve içinde doyumsuz bugünün yaşandığı..


SERMİN ÇALIŞKAN - 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder